Bencilliğin
kurbanlarıyız. Durmadan birilerinin bencilliğini, kibrini besleyen nesnelere
dönüşüyoruz. Böylece dönüştürülüyoruz. Kimliğimizi koruyacak alanı tanımıyor
hayat. Yollarımızı kesiştirdiği insanlar ile yapıyor üstelik bunu. İnsan kendini
korumayı ne zaman öğrenir, yeterince yarım kalmışlıkla mı? Her durgun denize
dalmamayı ne zaman öğrenir? Önce derinliğe, suyun soğukluğuna, zemine bakmayı?
Öğrenir mi? Öğrenirse kendi olur mu?
Hayatta
kalmak için her geçen gün hissiz, sığ ve sıradan insanlara dönüşüyoruz.
"Büyümek" diyoruz utanmadan adına. Büyümek, çürümeye eş değer mi?
Soru işaretlerim yaş aldıkça artıyor, ancak esas olması gereken şey olmuyor;
büyümüyorum. Büyümek istemiyorum. Büyük bir çocuk oluyorum yalnızca.
Kalkıştığım her ne varsa sonunu, ihtimalleri görebilecek kadar yetişkin; ancak
olası sonuca göre hareket etmeyecek kadar çocuğum. En azından korkak değilim; ne
istediğimi biliyorum, ne beklediğimi, ne kadarını alabileceğimi ya da ne
kadarına kanaat edeceğimi, ne kadarını aramamam gerektiğini. Büyümek beni
alıkoymuyor, kız çocuğumu zor zamanlar için saklıyorum. İşte böylece beni
yakacak ateşin ışığına kanıyorum. Yanıyorum, ancak kül olmaktan da haz
alıyorum. Ben de bir anka kuşuyum, ne kadarımı biliyorlar?
Aslına
bakarsan bilmiyorlar, bilmeyecekler. Bilmek, her ne kadar bazen acı verse de öğrenmeye
cesaret edenlerin mükafatıdır. Bilmek, tanımaktır; bilmek, görmektir. Bilmek,
korkmamaktır. İnsan bildiği, gördüğü şeyden korkmaz. O yüzden denir; “Dişini
gösteren köpek ısırmaz”. Isırmaya niyeti olan, dişini göstermeyerek verir
acıyı. Isırık değil, beklenmedik olması yakar insanın canını. Hayat bizi
acımasız sürprizlerden korusun.
Eğer
orada bir yerde tanrı varsa benim için bir planı var mı, onun ya da senin için? Bunca acıyı, iyiliği ve güzelliği zıttından
keşfedelim diye mi yönlendirdi? Tutunacak tek dalım bu. Ne saçmalıyorum.
İkindiye yaklaştık, çok da içmedim hâlbuki. Gündüz sarhoşluğu diye bir şey var.
Düşüncelerden kaçmak gündüz daha kolay gibi; ama hayır, yeterince tecrübe etmemişliğin
masum cehaleti var üstümde. Şimdi bu masa benim cehennemim. Ne zaman dört
sandalyeden üçü boş kalsa bu oluyor. Şimdi karşımda kazayağı desenleri olan
sandalyeye bakıyorum, biri varmış gibi hayal ediyorum. Şizofren olmayı dileyeceğimi
sanmazdım, diliyorum. Cin, senden daha az olmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder