8 Mayıs 2022 Pazar

LABİRENT

 


        Bazı akşamlar yalnızca sokak lambalarının aydınlattığı sokaklarda yürürüm aylak aylak. Hâlbuki üstümde her zaman bir yere yetişme telaşı vardır alışkanlıktan. Şimdilerde koşar adım değil, sakin yürüyorum. Üstelik sakin de yaşıyorum. Tercih ettiğimden değil, coşkumu yitirdiğimden.

        Görülmek istediğimden, duyulmaya muhtaç olduğumdan hep bağırdım, büyük büyük yürüdüm. En çok ben dik durdum ve gariptir, en çok ben eğildim içime. Kimi öfkenin nesnesi, kimi tutkunun kaynağı, kimi sesin çığlığı oldum da bi' doyuramadım şu iştahlı boşluğu. Doldurdum doldum da kendimi eskittim gün geçtikçe. Güzeli arayıp çirkine sarıldım. "Güzeli herkes sever, mesele kötüyü görmek" dedim de nereye gittiğimi bir göremedim. Bir ağaç yaşındaki ruhum, açlığının kurbanı şimdilerde. Dişlilerim arıza çıkarıyor, sistemim onarılmaya hasret. Şimdi kimi suçlayayım, ya kime sarılayım?

        Göğün yere indiği o ufacık ana sıkıştım. Bilirim, çabam az: yine de bozmam bozulmamı. Akıntının tersine yüzmek her yiğidin harcı değildir. Kara görünseydi belki ağırlaşmış sırtıma bir güç gelir, kollarım benden değilmişçesine atardı kulaçları. Ancak kara yok, bir hayat belirtisi ya da bir dal parçası. Şimdi uzandım suyun yüzeyine, alsın beni, götürsün istediği yere. Kulağıma çalınan birkaç şarkıdan başka n'em kaldı şu dünyaya dair? Ne için bu yersiz çabam, bir soluk için mi bu gri dünyadan? Görünür kılmak için mi kaybolmuşluğumu? Kimsesizliğime ortak etmek için mi kimseleri? Boşa geçirilmiş bir hayat, yirmi beş yıldır hiçbir şeyin geçiremediği o hastalık hali.

       Köle olmaya razıyım, gururumu kırmaya ve ruhumu yırtmaya. Umurumda değil artık kim olduğum. Bıraktım ipin ucunu. Kırgın bir boşvermişliğin zehri dolaşıyor vücudumda. Başka eller ve dudaklardan değil, tamamen benden gelen ve bana dönen buruk bir dokunuş. Kendime seslendim, denedim hiç yoktan. Artık bırakıyorum, bir kaçışın konusu olmayacağım. Gerçek kendini yere serdi çoktan, üstüne basıp geçemem, daha fazla görmezden gelemem. Orada ve beni kucaklayacakmış gibi bakıyor. O bir yalancı.  Biliyorum; gerçek sandığım her şey beni tuzağına çekiyor, göz göre göre kapılıyorum. Yere uzandım, tam yanına. Sevişmeye başladık. Keyifli değil, ama akışa bıraktım ya kendimi; gerçek boğsun isterse beni, gıkım çıkmayacak. Mağlubiyeti kabul ediyorum; yenildiğimden değil, ne için savaştığımı bilmediğimden.

       Her insan gibi bir hikâyeydim ve okunmak istedim. Okundum da. Ancak ya anlaşılmadım ya da pek erken kapatıldı sayfalarım. Artık önemi yok, çünkü ben de kimseyi gerçekten okumadım. Sevmeye elverişli değilim belli ki; ya yanlış sevdim ya da ölçüyü kaçırdım. Yetmez miydi yeter'ler? Çok mu soğuktu bakışlarım, çok mu sertti sözlerim, çok mu yaklaştım, fazla mı uzak kaldım? Hiçbir şey bilmiyorum, artık bilmek de istemiyorum.

       Yaşamaya üşeniyorum, senin ellerindeyim hayat. Ya yoğur beni ya da yok et. Özgürlüğümü sana feda ediyorum. Ya kullan at ya da al evine beni. Ya durdur şu bozuk saati ya da göster doğru zamanı. Ya yok et bu buğulu belirsizliği ya da keskinleştir çizgileri. Anladım; sen köşeyi döndükçe beni yutan bir labirentsin ve ben çoktan kayboldum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder