Bazı
akşamlar yalnızca sokak lambalarının aydınlattığı sokaklarda yürürüm aylak
aylak. Hâlbuki üstümde her zaman bir yere yetişme telaşı vardır alışkanlıktan.
Şimdilerde koşar adım değil, sakin yürüyorum. Üstelik sakin de yaşıyorum.
Tercih ettiğimden değil, coşkumu yitirdiğimden.
Görülmek
istediğimden, duyulmaya muhtaç olduğumdan hep bağırdım, büyük büyük yürüdüm. En
çok ben dik durdum ve gariptir, en çok ben eğildim içime. Kimi öfkenin nesnesi,
kimi tutkunun kaynağı, kimi sesin çığlığı oldum da bi' doyuramadım şu iştahlı
boşluğu. Doldurdum doldum da kendimi eskittim gün geçtikçe. Güzeli arayıp
çirkine sarıldım. "Güzeli herkes sever, mesele kötüyü görmek" dedim
de nereye gittiğimi bir göremedim. Bir ağaç yaşındaki ruhum, açlığının kurbanı
şimdilerde. Dişlilerim arıza çıkarıyor, sistemim onarılmaya hasret. Şimdi kimi
suçlayayım, ya kime sarılayım?
Göğün
yere indiği o ufacık ana sıkıştım. Bilirim, çabam az: yine de bozmam bozulmamı.
Akıntının tersine yüzmek her yiğidin harcı değildir. Kara görünseydi belki
ağırlaşmış sırtıma bir güç gelir, kollarım benden değilmişçesine atardı
kulaçları. Ancak kara yok, bir hayat belirtisi ya da bir dal parçası. Şimdi
uzandım suyun yüzeyine, alsın beni, götürsün istediği yere. Kulağıma çalınan
birkaç şarkıdan başka n'em kaldı şu dünyaya dair? Ne için bu yersiz çabam,
bir soluk için mi bu gri dünyadan? Görünür kılmak için mi kaybolmuşluğumu?
Kimsesizliğime ortak etmek için mi kimseleri? Boşa geçirilmiş bir hayat, yirmi
beş yıldır hiçbir şeyin geçiremediği o hastalık hali.
Köle
olmaya razıyım, gururumu kırmaya ve ruhumu yırtmaya. Umurumda değil artık kim
olduğum. Bıraktım ipin ucunu. Kırgın bir boşvermişliğin zehri dolaşıyor
vücudumda. Başka eller ve dudaklardan değil, tamamen benden gelen ve bana dönen
buruk bir dokunuş. Kendime seslendim, denedim hiç yoktan. Artık bırakıyorum,
bir kaçışın konusu olmayacağım. Gerçek kendini yere serdi çoktan, üstüne basıp
geçemem, daha fazla görmezden gelemem. Orada ve beni kucaklayacakmış gibi
bakıyor. O bir yalancı. Biliyorum; gerçek
sandığım her şey beni tuzağına çekiyor, göz göre göre kapılıyorum. Yere
uzandım, tam yanına. Sevişmeye başladık. Keyifli değil, ama akışa bıraktım ya
kendimi; gerçek boğsun isterse beni, gıkım çıkmayacak. Mağlubiyeti kabul
ediyorum; yenildiğimden değil, ne için savaştığımı bilmediğimden.
Her
insan gibi bir hikâyeydim ve okunmak istedim. Okundum da. Ancak ya anlaşılmadım
ya da pek erken kapatıldı sayfalarım. Artık önemi yok, çünkü ben de kimseyi
gerçekten okumadım. Sevmeye elverişli değilim belli ki; ya yanlış sevdim ya da
ölçüyü kaçırdım. Yetmez miydi yeter'ler? Çok mu soğuktu bakışlarım, çok mu
sertti sözlerim, çok mu yaklaştım, fazla mı uzak kaldım? Hiçbir şey bilmiyorum,
artık bilmek de istemiyorum.
Yaşamaya
üşeniyorum, senin ellerindeyim hayat. Ya yoğur beni ya da yok et. Özgürlüğümü
sana feda ediyorum. Ya kullan at ya da al evine beni. Ya durdur şu bozuk saati
ya da göster doğru zamanı. Ya yok et bu buğulu belirsizliği ya da keskinleştir
çizgileri. Anladım; sen köşeyi döndükçe beni yutan bir labirentsin ve ben
çoktan kayboldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder