https://www.youtube.com/watch?v=RaUm2RY_UNw
İnsan neden hep yarası
yarasına denk düşeni sever? Kalbimiz binlerce kez paramparça olsa da her şey
bizi içine çeken sonsuz bir karadelik gibi görünse de bir çıkış var mıdır?
Hayata tutunmak için kaç sıradan şeyi büyülü maskelerin altına saklarız?
Katlanmak için bu hüzünlü gerçeğe kaç bardağı doldururuz bulanık suyla? İnsan
kaç kez çeker dizlerini göğsüne soğuk bir fayansa yaslanırken? Kaç gece sarılır
alkole, kimin koynuna sığınır? Kaç kez sevgileri bir sabah mahmurluğunda
harcar? Rüya değilse, eğer her şey bütünüyle bir gerçekse bir sonu var mı, bir
bitiş çizgisi, bir sınır noktası var mı? Ölüm mü çözer düğümleri? Bir kopuş
mümkün mü ya da bir dokunuş? Belirsizliğe verdiğimiz boyunlarımız nasıl dik
duracak bu sisli yeryüzünde? Dik yokuşların başında düşünmedik mi her seferinde
“değer mi” diye? Hiç mi uslanmadık şu vakitsizlikte? Hala mı kalbimizi
kendi ellerimiz arasında buruşturuyoruz?
Sokak hayvanlarını
besler gibi bir toklukla var olduk da ondan mı bu çabasızlığımız? Neden kalp
atışlarımız hep stabil, hiç hızlanmaz mı? Dokunmadan dokunmanın tadına hiç varmamış
gibi nankörüz. Benciliz, nasıl böyle körkütük bir yokluğun bizi çalmasına izin
verdik? Onca yasak arasında bir dokunuşun kuytusuna hasret kaldık, beceremedik.
O meşhur şarkının iki mısrasına sıkışıp kaldık. Konuşulması gereken onca şeyi
havaya bıraktık, bir uçurtma gibi süzülmelerine izin verdik. Kol düğmelerinin
yan yana gelmesi öyle basitken nece zorlaştırdık.
Biz kimiz? Neden dünya
dapdar bir yörüngede gezinir onca uçsuz evrende, ondan mı ilham alırız? Kendimi
zorla ittiğim bu fare tuzağından çıkmam mümkün mü? Sanmam, hayatım o kadar
neşeli değil. Bu tuzağın ortasında ölmek isterdim, tam şu an, daha cümlemi bile
bitirmemişken özensiz bir ölüm dilerdim. Köksüz, bağsız olmayı dilerdim. Annemi
emmemiş, babamın omzuna hiç başımı koymamış olmayı, abimin şakağımdan hiç
öpmemiş olmasını dilerdim. Bunlar olmasa hala yaşıyor olmaz, bu yıkıntıya
katlanmak zorunda hissetmezdim. Ne zaman ölüm beni içine çekmeye kalksa bu
korkunç gerçeklik çarpıyor yüzüme, hayatlarını nasıl mahvederim? Emeklerini
nasıl çöpe atarım umarsızca? Sırf bu yüzden, o yıllarımı geçirdiğim binanın 27.
katında yalnızca başımı sarkıtmakla yetindim hep. Göz kapaklarım soğuk bir
kışın esintisiyle titrerken düşündüm; or’dan yere inene kadar geçecek o kısacık
son anı. O kısacık an en büyük pişmanlığım mı olurdu, en büyük gücüm mü? Ama işte bur’dayım hala. Bir anne sevgisi ve
bir baba kucağı hatırına yaşıyorum nicedir bu bitmek bilmeyen acı ve tükenmeyen bir ölüm iştahıyla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder