7 Temmuz 2019 Pazar

Sadece Barmenler Girebilir



                     


***Bilgilendirme***
Bu yazı barda tek başıma geçirdiğim beş saat sonucu ortaya çıkmıştır.
Mesaj niteliği taşımamaktadır.


İnsanların barda tek başına oturmalarının üç sebebi vardır: ya üzgündürler ve tek başına içmek istiyorlardır ya barmeni tanıyordur/tanımak istiyordur  ya da barda güzel bir kadın/erkek vardır. Bende çoğunlukla ilk ikisi geçerli olur. Bir de bardaki insanları izlemeyi severim,  ama bunu listeye eklemedim, çünkü istisnai bir durum olduğunu düşünüyorum. Bardaki insanları sadece izlemeyi değil, onların konuşmalarını dinlemeyi; onlara hem görsel hem işitsel olarak yakın kalarak gözlemlemeyi, insan ilişkilerini düşünmeyi de severim.


Bu satırları da takdir edersiniz ki bir bar sandalyesinin üstünden yazıyorum. Aslında ne kağıdım ne kalemim vardı; barmenin arkadaşınız olmasının hem dezavantajı hem de avantajı vardır: bir şeye ihtiyacınız olduğunda imkanları zorlar (mesela kağıt ve kalem bulur), ayrıca içkiye çoğunlukla ücret ödemezsiniz;  ödediğiniz zamanlarsa buna değer, çünkü torpillidir. Dezavantajı ise gecenin ilerleyen  saatlerinde yoğunluk ve insanların promil oranı arttığında öfkesini sizden çıkarabilir ve bazen de nazı size geçtiğinden isteklerinizi geciktirebilir. Neyse ki bu bardaki iki barmen de arkadaşım.

Tam üç saattir buradayım. İnsanlar içmeyi ve takılmayı seviyor, böylece şehrin telaşından kurtulup bir nebze günlük sıkıntılarından sıyrılabiliyorlar. Kimi ertesi gününü bile yok etmek istercesine içiyor, kimisi sabah erken kalkmak zorunda, kimisi bu gece sevişecek, kimisi yatağında yalnız uyuyacak. Burada birileri öğrenen birileri öğreten, birileri zengin birileri cebindeki son parasını alkole yatırıyor. Ama işte hepimiz yan yana ve ortalama 150 metrekarelik alana sığışmış durumdayız.  İnsanların ortak yönleri bazı anlarda tüm farkları yok ediyor.

Oturduğum yerden bakınca sağ ve solda iki çift var. Saat on iki yönünde erkek erkeğe takılmayı yeğleyen iki orta yaşlı adam,. Biri diğerine göre daha genç. Nispeten genç olan üstüne fena sayılmayacak bir gömlek geçirmiş ve kirli sakalı var. Daha yaşlı olanın saçları hafiften dökülmeye başlamış. Sabahtan beri neden bu kadar güldüklerini merak ediyorum. Saat üç yününde erkek erkeğe takılma kılıfına sığınan iki sap; sohbet ederken göz teması kurmadıkları gibi yalandan gülerlerken etrafa göz gezdirmekten kendilerini alamıyorlar. Umarım bu gece görecekleri son şey elleri olur. Bu tatlı temennimin tek sebebi, yapmacık hareketlerden ve kasıntı insanlardan  hoşlanmıyor oluşum. Saat iki yönünde telefonla konuşarak bir işini halletmeye çalışan bir adam; hem barmenle hem telefondaki insanla iletişim kurmaya çalışıp başarı gösteremiyor. Sanırım bu gece işi hallolmayacak. Saat beş yönünde yalnız başına oturan genç bir erkek (bu çok görülmez), iyi birine benziyor, onu sevdim. Saat sekiz yönünde bir çift daha. Bardakilerin geri kalanı ise gözlemlediğim kadarıyla yalnızca masaların boşalmasını bekleyen insanlar. Çok beklerler; bu mekanda bu saatte masalar boşalmaz, sadece bardaki masa bekleyen kişi sayısı artar.

Sol tarafımdaki çift ilk bakıldığında ataerkil bir ilişki yaşadıkları düşünülen, ama aslında anaerkil bir ilişkiye sahip iki alakasız insan. Erkek kadınını korumaya çalışan sert ve tehlikeli bir yırtıcı gibi görünse de dişisinin karşısında sadece küçük pençelere sahip bir kedi haline geliyor. Sağ tarafımdakilerde erkeğin bir kadına kendini kanıtlamaya çalışırken kurduğu alışıldık ve bayağı cümleler, bilirsiniz o cümleleri: “Aslında ben de …. biriyim, pek gösteremiyorum.” , “Önceden yaptım birkaç şey, ama senin gibi biriyle tanışacağımı nereden bilebilirim…”  Kadın ikna olacak gibi görünmemeyi tercih ediyor, ama çoktan ikna olmuş ki şu an buradalar. Bu da kadınların alışıldık “ağırdan satma stratejisi”, bu buluşmadan önce kadının bir arkadaşının “Yüz verme.”  demiş olma ihtimalini düşünmeden edemiyorum. (Yanlış anlaşılmasın, benimki kendi çıkarımlarımdan yaptığım bir genelleme ve yanlışlanabilir. Aranızda böyle olmayan kadınlar vardır elbet, zira bu kadınlardan biri de benim).

Bar kültürü diye bir şey olduğuna inanırım: Çok iyi bir içici olabilirsin, ama barmenin işine karışmamalısın. Yeni insanlar tanımak istiyor olabilirsin, ama her gördüğünle tanışmaya çalışma ve üslubu koru. Muhtemelen aynı barda tekrar karşılaşacaksınız. Sarhoş olup barmene sarma, her ne kadar iyi bir dinleyici olsa da mekanın en çok yorulanları onlar. Ne mutfak personelleri ne de servis elemanları onlar kadar yorulmuyor. Zira ilk grup yalnızca siparişleri servise hazır hale getirmeye uğraşırken ikinci grup da yalnızca müşterilerle muhatap olur. Oysa barmen her ikisinden de sorumludur, hem beynini hem de bedenini aynı anda kullanmak zorundadır.  Şu an burada oturmamın sebebi, buradaki barmenlerin bahsi geçen konuda gösterdikleri başarıdır.

Az önce bir bardak kırıldı. Müşterilerin yüzde doksanı alkışladı (Yüzde onluk dilimdeyim, çünkü bu satırlarla meşgulüm). Biri herhangi bir şey kırınca bir okulun yemekhanesi,  şık bir restoran, sıradan bir bar fark etmeksizin alkış tutmak alışıldık bir eylemdir. Pek çok kültürde de yeri olan bu eylem çoğunlukla ikincisi kabul görse de iki şekilde yorumlanır: ya kinayeli bir ‘aferin’ dir ya da nesneyi kıran kişi kendisini kötü hissetmesin diye ona destek çıkmaktır. Nasıl yorumlanırsa yorumlansın, sevdiğim bir gelenektir. Yukarıda “farkların kimi anlarda yok olması”ndan bahsetmişken de çok manidar oldu bu olay.

Barda beşinci  saatime yaklaştım, bu barı yaşamayı sevsem de artık terk etmek zorundayım. Siz kalanlara iyi eğlenceler! İçin bakalım, bugün de bir gün daha yaşamanıza için!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder