https://open.spotify.com/track/2AcCBpYHVbeV2IUU4iHP2Y?si=PucjHth4QdCC9zd96E7KfQ
Şehrin kaldırımları ince bir yağmurla parlıyordu. İnsanlar şemsiyelerine sığınmış, acele adımlarla bir yerlere yetişmeye çalışıyordu. Kaldırım taşlarının köşesinde, biraz yavaş ama kararlı adımlarla yürüyen birini gördü. Sağ bacağı, diğerine kıyasla daha temkinliydi; adımlarında hafif bir aksama vardı. Ama yüzünde öyle bir sakinlik, öyle bir derinlik vardı ki, insanın gözünü yağmur damlalarından değil, ondan alamayası gelirdi.
Yanından geçenler, belki bir anlık merakla bakıp yollarına devam ettiler. Onlar sadece bir yürüyüş biçimi gördüler. Ama başka biri —uzaktan izleyen biri— farklı bir şey sezdi. Yürüyüşündeki ritim bozukluğu değil, her adımda taşıdığı kararlılık ve onurun ağırlığıydı asıl görülen.
İnsanların çoğu, birini tanımaya gözlerinden başlar. İlk gördüğümüz şey; yüzün çizgileri, yürüyüşün ritmi, ellerin şekli ya da bakışların yönüdür. Beden, bizim için ilk kapıdır. Ama işin gerçeği şu ki: Beden, insanın en yüzeysel tarafıdır. Çünkü bedeni anlamak için bakmak yeterlidir, ruhu anlamak için ise görmek gerekir. Ve görmek, yalnızca gözle yapılmaz; kalbin kapısını aralamadan hiçbir şey gerçekten görülmez.
Kimi zaman bir iz, kimi zaman bir eksiklik, kimi zaman alışılmışın dışında bir duruş. Topallayan bir adım, eksik bir vücut fonsiyonu, değişmiş bir siluet… İnsan, bunları genelde “kusur” olarak tanımlar. Ama o “kusur” dediğimiz şeyler, aslında hayatın bir insana yazdığı en özgün satırlardır. Bu satırlar; bazen yaşanmış acıların, bazen kazanılmış zaferlerin, bazen de sadece varoluşun sessiz ifadeleridir. Beden, bu ifadeleri taşır; ama ruh, onlara anlam katar.
Yağmur biraz daha hızlandı. O kişi yavaş ama emin adımlarla ilerlerken, gökyüzü şehri yıkıyor, bütün renkleri yeniden boyuyordu. Ve belki de sevgi, tam olarak buydu: Yürüyüş değil, yol. Görünüş değil, his. Beden değil, ruh. Çünkü sevgi, adımların kusursuzluğuna değil, nereye götürdüğüne tutulurdu.
Görünüş, zamanla değişir. Gözler yaşlanır, saçlar beyazlar, eller kırışır. Gençliğin zarafeti yavaşça silinir. Ama ruh… Ruh, sevgiyi taşıyan tek yer olarak hep aynı kalır. İki ruh birbirini bulduğunda, bedensel farklılıklar yalnızca sevginin gölgesinde kalan küçük ayrıntılar hâline gelir. O an fark edersin ki, sevgi dediğimiz şey ne kadar güzel göründüğünle değil, ne kadar derinden hissettiğinle ilgilidir.
Beden, yalnızca bir kılıftır; bir gün toza karışır. Ama ruh, dokunduğu diğer ruhlarda yaşamaya devam eder. Sevgi, bedene değil ruha bağlandığında, ne mesafe engel olur ne zaman ne de kusurlar… O bağ görünmezdir, ama her şeyden daha gerçektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder