28 Kasım 2024 Perşembe

VİRGÜL



Her şeyi kalbime o kadar fazla gömdüm ki artık yırtılıyor. Çoktan bırakılması gereken çöpler, köpekler tarafından eşeleniyor. Her eklenen sancıda karnıma yumruk yemiş gibi geri itiliyorum. Nefesim boğazımda takılı kalıyor ve aşağı inmiyor. Ciğerlerim havaya aç, genişlemiyor. Sıkışıyor. Kalbim yırtılırken ciğerlerim günbegün sönüyor. Sigara zararlı derler bir de. Hayır, zararlı olan şey; susmak. 

Gözüm hep dikiz aynasında, çünkü ilerde sadece düz, boş bir yol var. Sürekli arkama bakıyorum, çünkü içimde bi' gücenmişlik var. Geçmişteki kendime, en çok da fırsatım varken yap(a)madığım her şeye.

İçinde kaybolduğum hislerin aslında o kadar insani olduğunun farkındayım ki artık önemsemiyorum bile. Zaten her yarım kalan şeyde biraz gücenmişlik var. Kabul görmeyen kimlikler, kaçırılan fırsatlar, hiç yaşanmamış aşklar, gerçekleştirilememiş potansiyeller... Her biri usul usul sindiriyor içerde bir tutkuyu. Sönük bir kıvılcım kayboluyor sessiz sedasız. Ehlileştirilen ruhlar, savaşmayı gaflet görüyor. Artık savaş, her yerinden irin fışkıran bu dünyada boşluklara parmak ucuyla basabilmek, kirletmeden ayak uçlarını, her şeye rağmen yürüyebilmek.

Kendimizi gerçekleştirmeyi bir yana bırakıp kendimizi korumaya bile zar zor takat bulduğumuz günlerde yaşıyoruz artık. Benzersiz sandığımız acıların aslında bir tabut gibi toplumun omuzlarında gezindiğini görüyorum. 

Artık bakışlarda bir içtenlik ya da gurur görmüyorum. Heyecan ya da bir ışıltı hiç var olmamış kadar uzakta. Öfke, keder, kaygı ve daha nice karanlık hisler bizi iki boyutlu varlıklar yaptı çoktan. Arzular, yerini endişelere; hayaller yerini to-do listlere bıraktı bile.

Plastik çiçekleri kokladığımız bugünlerde kelimeler tüm derinliklerini yitirmeye başladı. Eskiden sevdiğimiz ne varsa adım adım tükettik. Artık zorlama bi özlemle yapıyoruz önceleri heyecan duyduğumuz her şeyi. Belki de tozlu sayfalara mahkum etmek istemiyoruz eski kendimizi. Kim bilir, daha hevesli olduğuna inandığımız eski versiyonumuzu taklit ediyoruz belki. Halbuki almış olduğumuz şekli kanıksamak gerekiyor. Zaten yaşadığımız her şey bize yeni bir şekil kazandırsın diye yaşanmadı mı? Bir sınav, bir tecrübe, bir yolculuktan sonra nasıl aynı şeyleri sevmeye veya yapmaya devam edebilir ki insan?

Tanıdığım güzel bir versiyonum vardı. Öyleyken hayata koşardım, yırtmak isterdim gövdesini. Acı bir haberle yıkılıp öfkelenir, sonra yine kendimi toparlar, gülümsemenin yolunu bulurdum. Tutkum vardı, tüm duyguları yaşayabiliyordum içimde. Şimdi sanki seri numarası olan bir makineyim.Tüm duyguları anlık hissediyor, kısa bir süre sonra unutuyorum. Sanki her gece biri düğmeme basıp reset atıyor da her sabah sisteme yeniden giriyor ve olağan akışıma dönüyorum. Eskiden olsa bu korkunç gerçek beni mahvederdi, hiç değilse keder hissetmek isterdim. Şimdi donuk bir ifadeyle sınırlı yaşıyorum tüm duyguları. Ünlemle yaşadığım her hissime kocaman bir virgül koyuyorum.

İnsanlara bakıyorum ve durmadan utanıyorum. Artık herkes gibi beni de duyduğum ya da gördüğüm hiçbir şey tetiklemiyor. Evcilleştirildik ve de uslandırıldık. Kendi hayatımızda bile yan rolde kaldığımız bir dünyanın içindeyiz. Sürekli geçmişe dönüyoruz, çünkü geleceğe dair umudumuz kalmadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder