
Pek az insan başkalarının deneylerinden yararlanmayı bilecek kadar akıllıdır.
F. M. AROUET VOLTAIRE
F. M. AROUET VOLTAIRE
Bize, yaşam alanımıza dolaylı ya da doğrudan bir şekilde dâhil
olan herkes, bize hiçbir şey öğretmese
bile onun gibi bir insanla anlaşamayacağımızı öğretir. Bu yüzden yaşanan her
acıdan, unutulan her anıdan hatırlanması gereken bir ders, sevilmesi gereken
bir tecrübe çıkarıldığı ve edinildiği söylenir. Önemli olan, her zaman, ders
almak ya da tecrübe edinmekten ziyade onları ilerleyen süreçte, hayatımızın
geri kalanında hangi noktalarda kullanacağımızı bilmektir. Bu aslında bir
bakıma oyun oynamak gibi. Hiç bilmediğimiz bir oyunu oynarken birinci seviyeyi sürekli
tekrar ederiz. Birinci seviyeyi aşıp ikinci seviyeye geçtiğimizde yine
zorlanırız, ikinci seviyeyi anlayana kadar birkaç kere başa sararız, ama
birinci seviyede oyunu öğrendiğimiz için ilk baştaki kadar zorlanmayız. Böyle
böyle tekrar eder. Seviye arttıkça oyun daha çok zorlaşmasına rağmen
öncekilerde öğrendiklerimizi kullanarak rahatça ilerleriz. Hayat da böyledir
işte, ama ne yazık ki önceki seviyelerde öğrendiklerimizi bazen tamamıyla unutur
ya da göz ardı ederiz. Çünkü yaşımız kaç olursa, öğrendiklerimiz ne kadar büyük
olursa olsun, yaşadıklarımızın ağırlığı ruhumuzdan izlerini silmemişse de deneme
ve yanılmanın heyecanını tatmak isteriz.
Ben bunu hayatıma giren, benimle duygusal paylaşımda bulunan
herkeste yapmaya özen gösterdim. Bilerek ve isteyerek çelme taktım kendime.
İnsanlara hiç güvenmememe rağmen kapılarımı sonuna kadar açtım; kendimi, içimi
sonuna kadar açmadım, ruhumu tamamıyla göstermedim belki. Ama kapılarımı açtım.
Benden istedikleri şeyi talep edebilirlerdi, ne zaman yardım isteseler orada
olurdum. Ne zaman başları sıkışsa orada olurdum. Çünkü benim için hayatımın
köşelerine çarpan, çizgilerinde gezinen herkes içine girmese de bir şekilde
değerliydi. Benim canımı yakmadıkları sürece değerli kalacaklardı, nihayetinde
Schopenhauer’u seviyordum ve canlarımı yaktıklarında benim için hiçbir şey
eskisi gibi olmazdı. Ama bana dokunmadıkları müddetçe katbekat iyi olacaktım.
Hayatıma aldığıma insanlardan birisi bana öpüşmeyi öğretti,
diğeri yalan söylemeyi öğretti, bir başkası kaçmayı öğretti, bir başkası tavla
oynamayı, bir diğeri ise bilardo oynamayı öğretti. Bir başkası notaları
öğretti, bir başkası saksafonun ne kadar güzel bir enstrüman olduğunu, bir
başkası kulaç atmayı bir diğeri ise sigara içmeyi öğretti. Bir başkası
hissetmeyi ve sevmeyi öğretti, bir başkası dünyadaki en iyi gitaristleri
öğretmeyi denedi. Bir başkası sevgiden daha yüce bir duygu olmadığını anlattı,
bir başkası tecrübelerimden ders çıkarmam gerektiğini, bir diğeri ise sevişmeyi
öğretti. Ama hiçbiri hayatımda bıraktıkları izlerin farkında değildi, hepsi
silinip gideceklerini biliyorlardı. Öyle de oldular. Ama onların bana
öğrettikleri yıllardır benimle ve hayatım boyunca da benimle olacaklar. Her
öğrendiğim, aslında hiçbir şey bilmediğimi gösteriyordu bana. Her insan hayatımda
küçük nüanslar yaratarak gidiyordu benden.
Bu yüzden her başlangıcı, her terk edilişi sevdim. Her bir tutku, her
bir acı; benim bile keşfedemediğim yanlarıma dokunuyor, bu ıssız labirente
küçük, ama işe yarar ipuçları bırakıyordu.
Ancak ne yazık ki ben onlara pek bir şey öğretemedim.
Çabalamadığımdan değil; onlara İspanyol filmlerini, dans etmeyi, Şükrü Erbaş’ı,
Scorpions şarkılarını ve nice sevdiğim, bildiğim şeyi öğretmeyi çok denedim.
Bazıları öğrendi, çoğunluğu öğrenmedi. Genellikle öğrenen bendim; çünkü
genellikle öğrenmeye hevesli, ortak nokta bulmaya çalışan taraf bendim. Bunu, o
insanlar hayatımdan çıkmasınlar diye değil; “Bunu öğrenmemden ne çıkar?” diye
düşündüğümden yaptım. Çünkü hayatıma kattığım; uygunsuz, önemsiz, sıradan nasıl
olursa olsun edindiğim her şey benim için kıymetliydi. Annem küçüklüğümden beri
“Hırsızlık bile olsa öğren de unut.” derdi çünkü. Bu yüzden öğrenmenin değerini
biliyordum.
Öğrenmek birisini tanımaktı, öğrenmek bir şey keşfetmekti;
öğrenmek başka dünyaya açılan bir kapıydı. Öğrendiğim şey; bana yeni öğrenilecek
şeyler kazandırır, yeni bir şey öğretecek insanlarla tanışmamı sağlardı çünkü. İşte
böyle büyüdüm. Her şey ilk adımımla, ilk öpüşmemle başladı ve sonra geri kalan
her şeyi yavaş yavaş öğrendim. Bu yüzden ilişkiler her zaman sadece bir ilişki
değildir. İlişkiler bizi hayata hazırlayan ve bize farkında olmadan yığınla
edinim sağlayan anılar bütünüdür. Önemli olan içinde bulunduğun ilişkiyi kendin
için nasıl bir etkileşim haline getirdiğindir. Eğer ilişkiyi yönetemezsen onun sana
kazandırdıklarıyla yetinirsin, eğer ilişkiyi yönetebilirsen o ilişkinin sana ne
kazandırabileceğini araştırırsın, ama eğer ilişkiyi yönetemezsen ve herhangi
bir şey de keşfedemiyorsan siktir olup gitmen gerekir.