17 Mart 2019 Pazar

Homo Homini Lupus Est



"Homo homini lupus est" (İnsan, insanın kurdudur)
Thomas Hobbes



Başta insanlara kızıyordum;  iki yüzlü oldukları, çeşitli sebeplerle kendileri gibi görünmedikleri için, net olmadıkları ve yalan söyledikleri için. İyilik yapma fırsatları olduğunda birtakım bahanelerle görmezden geldikleri ve bu davranışlarını-kendilerince- mantıklı gerekçelere dayandırdıkları için. Evet, kızdım ve sonuna kadar haklıydım. O sert, kuşkulu bakışlarını kafamı onlardan yana döndürdüğümde büyük bir tebessümle kapattıkları için, söylemek istedikleri ağır sözleri, yaftalamaları şaka adı altında ifade ederek beni salak yerine koydukları için kızdım. Olayların farklı perspektifleri olduğunu unutmalarından, ön yargılarından bıktım, usandım. Lafa gelince mangalda kül bırakmayıp iş icraata geldiğinde her birinin köşeye sinmesine hem de ne kızdım! Gösteriş, popülarite vb. gibi amaçlarla karakterlerini değiştirip şekilden şekle girmeleri, kendi sorunlarını dünyanın en büyük sorunuymuş gibi görmeleri delirtti beni. Ama en çok da şuna kızdım: İnsanların çoğu bu duygu ve düşüncelerde olduklarını iddia ettikleri halde; onlara karşı net, açık sözlü olan insanları önce eleştiri, sonra yargılama, ardından dışlamaya maruz bıraktılar. Sonra kızmayı bıraktım. O öfke, o çıldırışta bile bir ümit vardı çünkü. İnsanlığın baştan aşağı değişmesini beklemedim. Bu,Türkiye'de sosyalizmin hayalini kurmak gibiydi. İhtimali mutlu etse de neredeyse imkansızdı. Beklentimi ve dolayısıyla taleplerimi de indirgeyerek kendi çevremle sınırlandırdım, içine girdiğim ya da girmek zorunda bulunduğum ortamlar ve iletişim kurduğum ya da kurmak zorunda kaldığım insanlarla. Ancak bu eğitimli, küçük grupta bile herhangi bir değişim ya da değişim yönünde bir gelişim göremedim. Anlaşılan; körler, sağırlar birbirini ağırlıyordu burada. Böyle böyle köşeme çekildim, içime sindim, yalnızlaştım.


Aslında kızmam gereken esas kişi, bendim. Ne bekliyordum ki? Sihirli bir değneğin yıllarca tasarlanıp çok büyük çabalarla(!) kurulmuş düzeni ve son derece gelişmiş bu modern insanı(!) değiştirmesini mi? "Hatalı temeller üzerine ne kadar çok şey inşa edilirse felaket de o kadar büyük olur." denmişti halbuki, ama yine de her çaresiz gibi umut ettim.
Hobbes haklıydı belki de. Kötüydük işte, dümdüz kötüydük. Ele avuca sığmaz bir kötülük barındırıyorduk ruhumuzda. İyilik de böyle doğmadı mı zaten? İçlerindeki o pisliği süpürebilenler, tozlarını silebilenler sayesinde oluşmadı mı 'iyilik' kavramı? İster Thomas Hobbes'u destekleyip " İnsanlar içgüdüsel olarak bencil ve acımasızdırlar."  deyin, ister Jean-Paul Sartre'ın, Albert Camus'nun yolundan gidip "insan, kendisini oluşturduğundan başka bir şey değildir” diyerek insanın belirli bir doğası olmadığını savunun, Her iki durum da yapılanları hafifletmiyor ve makul kılmıyor. Madem belirli bir insan doğası yok, neden insan kendisini oluştururken iyiliği tercih etmedi? Madem insan doğa itibariyle kötü neden tüm çirkinler arasında, karanlığın içinde ışıldayan o sayılı temiz yürek bu kötülüğün üstesinden gelebilirken diğerleri -eğitim, bilinç ve farkındalık ile- bunu elimine edemedi? 
                                           




Dünyada iki tür insan vardı bana göre: elini taşın altına koyanlar-taşa bastıranlar, çemberin içindekiler-çemberin dışındakiler, şanslılar-tırnakları kirle pasla dolu olanlar. Çemberin dışında durmaya çalıştıkça uzun kollarıyla çektiler beni içeri, çizgide kaldım; elim kanamaya başladı taşın altında, gözyaşları içinde çektim elimi. Onlara karşı duramadım, ama en azından onlardan da olmadım. Çok güçlüydüler; azınlıktandım, yalnızdım, küçüktüm. İnsanın 'sosyal varlık olma' belası sardı dört bir yanımı.Kendim olmak için kaçtım; her köşede, her kenarda başka birine çarptım. Bir köşeden başka bir köşeye savruldum. Hırpalandım, -yalan yok- bolca da acı çektim. Sonunda kaskatı oldum, ağırlaştım, hırçınlaştım. Artık beni savuramazlardı. Onlardan biri olarak onlardan biri olmadım. Kötü biri oldum, çirkin ve kırıcı. Kötüydüm, ama sadece onlara karşı ve evet çirkindim, bundan gocunmuyordum. Yalan bir güzellikten, yalan bir iyiliktense; gerçek bir çirkinliği yeğledim.


Ne iyi olabildim ne kötü. Ne siyahtım ne beyaz. Hep ortadaydım ve hep griydim. Evsizdim bu yüzden, kimsesiz. Kendimden çok uzak ve kendime olabileceğim maksimum yakınlıktaydım. Sürüklenmiştim, ama öfkeli değildim. Yoldan geçenleri izledim hep. Herkes kadar güzel herkes kadar çirkindim. Sıradandım ama her şeye rağmen gerçektim. Hepinizden nefret ettim; insanı 'insan' olduğu için sev dediler. İnsanı 'insan' olmadığı için sevemedim. İnsan formunda olan başka bir şeydiniz siz."İnsanı gördüm, insanlığı göremedim.

"
Hanginiz kızabilir bana? Aranızdan kaçınız denedi, kaçınız yaptı bunu? Çıkın, lan kaçınız! Hukuk sistemlerinin meşru müdafaayı kabul ettiği bu dünyada, benim yaptığım meşru müdafaa çok mu? Soruyorum. Bilmem kaç cümleyle, kaç paragrafla sövdüğüm topluma, insanlığa soruyorum. Özünde barındırdığı o iyiliği koruyamamış; çemberin içine çekilmiş ve taşa bastırmanın sadist hazzına varmış ruhlara soruyorum. Köşeden köşeye savrulurken yere çakılmışlara, yaşadığı acılara rağmen iyi kalmaya ve tutunmaya çalışanlara soruyorum. Sunulanları değiştiremeyeceğini anlayınca çekip gidenlere, intihar eşiğindekilere ve intihardan dönenlere soruyorum, iyi ve kötü arasında kalıp kötüyü seçmek zorunda kalanlara-büyük bir merakla- soruyorum. Yanıt verin, susmayın! Biriniz lan, biriniz anlayın. Biriniz çuvaldızı kendinize batırın. Haksız mıydım, söyleyin. Yine herkes kadar haklı, hiç kimse kadar haksız mıydım, yoksa herkes kadar haksız ve hiç kimse kadar haklı mı? Ama yine.. tüm bu soruları..en çok kendime soruyorum ve ekliyorum "Bu kez kendini neyle avutacaksın?"







2 yorum:

  1. İnsan denen bu kımıl zararlılarının gelişebileceğini, iyiye gidebilecegini düşünmek, içi tavuk dolu kümese giren tilkinin tavuklara zarar vermeyecegini düşünmek ile aynı. Bir müteahhit bir araba al-satçısına başka birisi hakkında çok yalan söylüyor diye dert yaniyor, çalıştığı halde işsizlik maasi alan birisi siyasileri hırsızlık ile sucluyor, dunyanin bir ucunda yüzlerce yıl önce olan olaylar sebebiyle manyagın birisi insanları gözünü kırpmadan öldürüyor, hissesi olduğu şirketlerin değer kazanmasi için siyasiler ülkelere savaş aciyor... Bu varliklarim arasında yapılacak tek bir şey var. Tanrıcılık oynayacaksın, kimseden bir şey beklemeden, kimse ile yakınlık kurmadan... Fakat eline dunyayi yok et butonu düşerse de basmak için bir saniye bile dusunmeyeceksın...

    YanıtlaSil
  2. Kümesi talan etmeyen mavi bir Tilki görmüştüm ben, başka türlüsünün de mümkün olduğunu gösterdi bana. Katılaşmış fikirler katılaşmış fikirleri doğurdu elbet kim inanırdı ki mavi bir tilkinin varlığına. Lacivert bir dev vardı mesela basmamıştı dünyayı tok edecek butona, elini tutmaya çalışan minik ellerin hatrına. Ben de avunuyorum işte mavi tilkiler, yufka yürekli devler ve hiç bilmediğiniz masallarla.

    YanıtlaSil