GÜLME BANA SARTRE
Hayatın anlamsız bir biçimde yitip gittiğini görebiliyordum. Hissediyordum, ama önüne geçemezdim. Bunu bildiğim için öylece duruyordum, halbuki çok hızlı yürürüm. Şimdi ise öylece duruyordum bir sokakta. Ölüm geldiğinde burada yazanların birileri tarafından keşfedileceğini ümit ediyordum. Ümit ediyordum, çünkü ölü olsam bile birine dokunmak istiyordum. Biri tarafından anlaşılmak, hissedilmek, keşfedilmek... Özlem duymuyordum hiçbir şeye, özleyecek bir şeyleri olacak kadar şanslı değildim. Önceden masumiyetimi özlerdim. Çocukluğun dokunulmamış, kirletilmemiş körpe kalbinde anlam kazanan o masumiyeti. Şimdi fark ediyordum; hiçbirimiz, hiçbir zaman masum olmadık. Masum doğmadık. Var olmak istedik ve dünyaya geldik. Kendimize bir anlam yüklemek istedik. Kimimiz yapamadı, kimimiz yapabildiğini sandı. Aslında, ne doğmak, var olmaktı ne de yaşamak, anlam kazanmak.
Varlığımı hissedemiyordum. Birilerine dokunmadıktan sonra, hissetmedikten sonra şu boktan hayatta var olmuş sayılmazdım.Tüm bağışlanmaların, tüm çabaların ve heveslerin bir sonu olduğunu çoktan kabullenmiştim. Sonu olmayan tek şey "var olma çabamızdı." Verdiğimiz savaşların, vazgeçişlerin ve kaçışların tamamını bu temele oturtuyordum.
Var olmak için dokundum tenlerine, var olmak için sevdim ve seviştim. Doğmak, var olmak ve ölmek üçlüsü beni (hatta insanlığı) bir sigaradan farksız kılıyordu. Bir paketin içindeyken seçemediğin biri tarafından dünyaya çıkarılıyordun. Tertemiz ve intizamlı. Yakıyordu seni çakmağıyla ve varlığın anlam kazanıyordu. Her solukta yanıyordun. Dumanın havada salınırken var oluyordun. Her nefeste iliklerine kadar hissediyordun kendi anlamını, tükendiğini bilmeden. İşte böylece devam ediyordu filtreye gelene dek. Sonra söndürülüyordun; bir küllükte, bir duvarda. Bir durak köşesinde üstüne basıyorlardı. Tıpkı paketini, seni dünyaya çıkaranı seçemediğin gibi küllerinin nereye dağılacağını da bilemiyordun. Bu yüzden var olmak ve özgür irade bir yanılsamadır. Sana biçilen rolü oynamak ve rolün son bulduğunda sahneden inmek zorundasın. İşin bittiğinde izmarit olmak..
Durduğum bu bomboş sokakta, soğuğun tenimle buluştuğu şu ufacık beş dakikada (halbuki beş dakika nedir ki koskoca ömürde(!) yanlış! milyonlarca anın üst üste yığılmasıyla oluşan şeye biz "hayat"deriz) kendimde çok uzakta bir yeri düşlüyordum. Belki de kendimden çok uzakta olmayan bir yeri?.. Nerede söndürüleceğimi.
Tutkulu bir inanan, hayalperest diye nitelenecek fikirlerin gerçekliğine sarılan biri için katılınması zor bir yazı.
YanıtlaSil