https://open.spotify.com/track/6W0vkSkTeAcbBuq1OivHEG?si=DOQOCU8CQ9WlxeQ4u2sdMQ
*Yazıyı 2023-25 yıllarında kaydettiğim notlardan derledim. Her satır farklı zamanlarda yazıldı, her cümlesi başka bir halime ait. Paylaşmak için aylarca bekledim, ne zaman paylaşmaya yeltensem erken geldi. Artık bu sözler üstümde durmuyor gibi, bu yüzden içimden çıkarmak istedim.*
Sana dair bildiğim şeyler parmakla sayılacak kadar azdı, ama boşlukların arasından sızanlarla tamamladım seni. Kelimelerinle geldin hayatıma, ama bir gölge olarak kaldın. Yakınımdaydın — sessizce, izleyerek, ama yoktun. Hiç anlayamadım, yakınlığın mı daha ağır geldi, uzaklığın mı?
Baktığını, merak ettiğini, hatta bazen sustuğumda bile beni anlayabildiğini hissettim hep. Her görülmemiş izlenmeyi hissediyordum. Belki de zihnimde gezinen her tilkinin diğer eşinin senin kafanda olduğunu düşünmek istedim. Bu bir bağ mıydı yoksa yalnızlığımızın birbirine çarptığı bir yanılsama mi?
Seni o kadar çok aramıştım ki bir süre sonra bu bi' reflekse dönüştü. Bir gün, gerçekte ne bulmak istediğime dair bir fikrim olmadığını fark ettim; arıyordum, çünkü buna alışmıştım. Alışkanlık, en karanlık duyguları bile sıradanlaştırdı. Her duyguya baskın gelen yersiz bir merak vardı içimde. Sanki aramayı bırakırsam seni değil, bir hissi kaybedecektim. Arıyordum, çünkü sen... Varsayımlarıma dayanan sen, tüm bu karmaşıklığın arasında kendime dokunabildiğim tek yerdin. Seninle sohbet etmeyi özlüyordum, ama nasıl sohbet ettiğimizi bile hatırlamıyordum. Seni aramayı bıraksam da içimde bir yer seni hâlâ merak ediyordu, ama bu kez nedenleri sorgulamadan ve kırgınlık taşımadan.
Hayatım avuçlarımdayken, onu yere fırlatmak isterdim hep. Parçalanmasına bile aldırmadan… Ama seni düşünmek, içimdeki fırtınayı dindirirdi. "Sen hissi" derin ve biraz da kırılgandı. Açıklanması güç bir sessizlikle doluydu. Seni düşündüğümde dışarıdan her şey normal görünürdü, ama içimde hep bir dalga kabarırdı. Çünkü hep bir adım ötemdeymişsin gibi gelirdi ve bu hissi severdim.
Seninle paylaşmadığım halde bildiklerin beni ürkütmedi. Aksine, güvende hissettirdi. Bu, anlaşılmak gibi değil, daha çok sezilmek gibiydi. Biri beni sözcüklere ihtiyaç duymadan okuyormuş gibi, varoluşumun telaffuz edilmemiş kısımlarına bile dokunuyormuşsun gibi. Bazen düşünüyordum, acaba bu hissi sen de duydun mu? Ben susarken içimdeki yankılar sana kadar ulaştı mı hiç? Çünkü bazen öyle bir an gelirdi ki, hiçbir şey söylemesem de senin anladığını bilirdim. Sanki uzak bir yerden, görünmeyen bir iplikle bağlı gibiydik. Dokunmadan, sormadan, anlatmadan... Belki de bu yüzden, hiçbir şey tam olarak yaşanmadığı halde içimde hep bir vedanın kırıntısı vardı.
Ben istediğimi almadan durmayan bir insan olmadım. Koştuğum yolu birden sıkılıp ağır ağır geri yürürdüm. Bir çaba karşılığını bulmayınca"canım sağ olsun" deyip yoldan dönerdim. Belki kaybettiğim zamana üzülürdüm, ama vazgeçmenin kazandırdığı zamana sevinirdim. Ben diğerleri gibi değildim; ulaşılamamış arzular, sönmeye meylederdi bende. Ama sen... Ben seni bırakmadan senden vazgeçmeyi öğrendim. İçimde sana ait olan o köşeyi hala saklı tutuyorum. Çünkü bazı hisler, ne biter ne de şekil değiştirir. Sadece sessizleşir. Çünkü sen hayal kırıklığı değil, bir hayaldin. Hayal kırıklığı bir sonuçtur, oysa sen hiç başlamamıştın.
Sen bana ait olmadın, ben de sana. Bazı insanlar birbirine ait olmadan da yollarını keser. Bizimki de öyleydi. Ne eksik ne fazla. Ne başladık ne de bitti. Sadece geçtik birbirimizden. Bazen durduk, bazen bakakaldık, ama ne aynı yerden bakabildik ne de aynı yöne. Sonra bıraktım; seni de aramayı da.
Seni mi daha çok aradım, yoksa kalbimin boğazımda atma ihtimalini mi? Bilmiyorum. Kimsin, bunu da bilmiyorum, ama ne hissettirdiğini ruhum biliyor. Kelimeler, teni aşabiliyor. Hiçbir temas, sessizliğin kadar içime işlemedi, işlemiyor. Aklına geliyor muyum, bilmiyorum. Ama ben yıllar sonra bile seni anımsıyorum, yakıcı öfkeni ve içten konuşmalarını. Hafızam çok zayıftır, ama seni silmiyor.
Sesini hiç duymamıştım, ama yankısı bunca zaman sonra bile içimdeydi. Canımı en çok yakan da neydi biliyor musun? Ben senin fısıltına koştum, sen benim çığlığımı duymadın. Ve günün sonunda sen, terk edilmiş bir acı olarak kaldın. Böylece, hiç tanımadığım biriyle vedalaşmak zorunda kaldım.
Eskiden ait olmayı bilmiyordum. Sevmeyi, güvenmeyi, teslim olmayı da. Belki seninle tanıştığımda hâlâ tamamlanmamış biriydim ve sen bunu fark ettin. Şimdi, benimle tanıştığın yaştayım. Biraz geriden bakınca birçok şey gülünç geliyor. Düşünüyorum; belki beni kendinden korudun, belki de kendini benden. Hangisi olduğunu hâlâ bilmiyorum, ama şimdi anlıyorum; bazen uzak durmak da bir sevme biçimi. O zaman sana kırgındım, ama üzerinden çok zaman geçti. Hayatta değerli olan pek çok şeyin de sırası değişti. Sadece hâlâ içimde bir yerlerde sana sarılıyorum, çünkü bana eski ben’i hatırlatıyorsun. Bazen insanlar değil, hisler kalıcı oluyor ve sen bir insandan ziyade bir histin bende. Senin sadece orada olduğunu bilmek bile içimi ısıtıyordu. O heyecanı, ekrana bakarken gülümsememi... O hissi özlüyorum; Çünkü artık ne birini öyle merak ediyorum, ne de biri için bir şeyleri göze alıyorum. Galiba bu da benden akan son damlalar. Yazmak; bazen geride kalana değil, içimizde kalana ağıt gibi.
Evet, hala özlüyorum; ama seni değil, bana hissettirdiklerini.