12 Şubat 2025 Çarşamba

ATEŞKES



         https://open.spotify.com/track/5WSqNyypJ0hITVpvJMetqQ?       si=BL47qpfyTQi7PF38E9gVlQ


      Arkadaşlarınızla buluşup etkinliklere katılıyorsunuz, tatile çıkıp eğlenceli sayılan birçok şey yapıyor, alkol alıyor, oyunlar oynuyor, konserler takip ediyorsunuz; ama tüm bunları yaptıktan sonra bile pek de mutlu olmadığınızı fark ediyorsunuz. Çünkü aslında birçok şeyi, hayatı kaçırmama arzusuyla yapıyorsunuz. Gerçekten ne istediğinizi düşünmeden, ana akım kültürden geri kalma korkusuyla bulduğunuz her farklı şeye atlıyorsunuz. Sırf değişiklik olsun diye aslında hiç hoşunuza gitmeyen ortamlara girip çıkıyor ve "Ben DE yaptım." diyebilmek için komik hallere giriyorsunuz.

     Uzun süredir bu konu üzerine düşünüyorum ve aslında gerçekte yapmak istediğim tek şeyin her zaman eve dönmek olduğunu fark etmeye başladım. İçki içmek keyif vermiyor ya da arkadaşlarımla buluşmaktan tat almıyorum artık. Çünkü konuşmak zorunda hissetmek beni yoruyor. Zaten kimseyle bir şey paylaşasım da gelmiyor, birini dinlemeye bile üşeniyorum. Hep aynı, çoktan düşünülüp konuşulmuş yavan konular yeniden masaya seriliyor. Buna katlanmak için daha fazla içki içip ertesi gün baş ağrısı çekmek zorunda kalıyorum. Olayları kafamda bu kadar ileriye sarınca birden "Ne gerek var?" düşüncesi peydah oluyor.

     Şimdiye kadar hevesle yaptığım her şeyin yapmacık bir tatminle sonlandığını ve sonrasında "O kadar da iyi değildi."ye döndüğünü görebiliyorum. Tüm yapay isteklerimi kaldırıp attığımda tek keyif aldığım şeyin evde kendimle kalmak olduğunu fark ettim (ve de suda süzülmek). Tüm bu dağınıklığın içinde bana dokunan bir şeyler bulabilmek bile mucizeydi.  

Diğer yandan lezzetten yoksun, demode restoranlarda sırf pahalı yemeklerini ödeyebildikleri için kibirlenen enayiler arasında oturmaktan, evinde bir kez olsun kahve demlememiş insanların üçüncü nesil kahvecilere dadanmasından, dans etmeye "oynamak" diyen kadınlardan, locaya oturunca her kadını elde edebileceğini sanan görgüsüz kodamanlardan midem kalktı artık.

     Kişisel gelişimin tamamen yok sayıldığı, her şeyin tekdüze bir standarda indirildiği ve çoğunlukla maddi ve materyalist şeylerle ölçüldüğü dış dünya, ruhumu çürütmeye başladı. Onlar arasına karıştığımda, onların bir parçasıymış gibi hissediyorum. Önceleri, henüz hayatı kabullenmemiş ve kendimi benimsememişken, kalabalığa karışmak ve döngünün sıradan bir unsuru olarak göz ardı edilmek istiyordum. Dış dünyada görünmez olabilmek hoşuma gidiyordu. Şimdilerde, yani hayatla ateşkes yaptığım günden beri, kendimle kalmaktan korkmaz oldum. Önceden dışarıdaki ses,  kafamın içindekini susturduğu için  güzel bir melodi gibiydi. Şimdiyse sadece bir gürültü ve tahammül edilemez bir sahneyle servis ediliyor. İzlemek için fazla yorucu, içinde oynamak içinse oldukça niteliksiz.

      Artık kafamın içindeki sesin konuşması beni rahatsız etmiyor. Çünkü onu susturmaya çalışmıyorum. Konuşmasına izin veriyorum, onu dinliyorum ve onunla konuşuyorum. O sesin aslında ne istediğini artık anlıyorum; sadece duyulmak istiyormuş. Bunca zaman tek beklediği şey; onu reddetmemem, varlığını kabul etmemmiş. İnsan gerçekten kendine kulak verdiğinde, hevesle yaptığı şeylerin ne kadar gülünç ve gayesiz olduğunu anlıyormuş. Kavgan son bulunca hayatın başlıyormuş.