Artmasını isteriz en güzel varlıkların
Güzelliğin gül yüzü solmasın diye asla,
Bir güzel, yaşlanıp da göçünce bugün yarın
Anısı yaşar yine körpecik yavrusuyla;
Ama can yoldaşındır kendi parlak gözlerin,
Kendi ateşin besler ruhunun alevini;
Kıtlığa çevirirsin bolluğunu her yerin,
Kendi düşmanın gibi, ezersin canevini.
Şimdi sen yeryüzünün taptaze bir süsüsün,
Varlığın çiçek dolu bahardan müjde taşır,
Ama kendi koncanda ruhunla gömülüsün,
Pintiliğin arttıkça kendi sonun yaklaşır.
Dünyaya acımazsan, oburlar gibi ancak
Varlığın da mezar da güzelliği yutacak.
William Shakespeare
Güzel çocuğum, sütüne ekmek bandım ben senin. Hayatımdan
ekledim sana; bir gün bile pişman olmadım. Kalbin acırsa burada çıplaklığıyla
seni karşılayacak bir göğüs var. Başını koyup gözyaşlarını akıtabileceğin bir
omuz. Çok gevezeyim; lakin gerginlikleri yok etmesini bilirim, utangaçlıkları
da. Şaşkınlıklarım olur, üşengeçliklerim tabi –her insan, her kadın, her ana
gibi- Ama severim, çok severim seni. Kimsenin sevmediği ve belki de
sevemeyeceği gibi. Bağımlılıklar yok eder, öldürür seni. Sakın ha, kimselere
olma bağımlı. Bazı insanlar güzeldir, her şeyinle bağrına basar da biri neye
uğradığını bilemezsin. Gözlerine güzel bakar, güzel dokunur, iyidir hiç
olunamayacak kadar. Çok soru sorar; hatalarını yüzüne çarpmak için değil, seni
her yönünle tanımak, ruhunla konuşmak için. Üşüyen yerlerini ısıtmak, kanayan
yaralarına pansuman yapmak, neye açsan sana onu vermek için. Düşmanların
geldiğinde silah arkadaşın olmak için.
Sev onları, akıllı bir delilikle sev. Okşa kederlerini; okşa
tenlerini. İç içe geç, karış toprağına. Ama sakın ha, bağımlısı olma.
Hayallerinde bile tek ol. Anasız, babasız, sevgilisiz ve dostsuz ol e mi? Sadece
olmak istediğin insanı hayal et; olmak istediğin şehri, ülkeyi hayal et. Gezeceğin
yerleri hayal et, çok daha iyi bir gezegen hayal et. Ama sakın, şimdi hayatını
paylaştığın kim/kimler varsa hayalinde olmasın.
İnsanlar gidebilir, terk edebilir, kaybolabilir ve en
acıtanı, ama en hakikisi de ölebilirler. Belki gidenin dönmesi, terk edenin
pişman olması, kaybolanın aniden ortaya çıkıvermesi umuduyla sarılabilirsin
hayatına, ama ölümün çaresi yoktur. Ölümü, terk edilmeyi ve hayallerine
kimsenin ortak olamayacağını kabullen kızım. Biliyorum, dikey hareketlerle
kafanı sallasan da düşeceksin bu hataya. Ne kadar bireysel yaşarsan yaşa, ne kadar
yalnızlığını seversen sev hayallerini birileriyle kuracak ve her normal insan
gibi onlarla sevgi dolu ve huzurlu bir hayat dileyeceksin. Kim bilir, belki de
gerçekleştireceksin; tüm bu sözlerimi boşa çıkarmanı her şeyden çok isterim. Ama
üzgünüm; “Dünya sıcacık, seni hiç üzmeyecek. Dertlerine ortak olacak insanlar
bulacak ve ölene dek onların dostlukları ile huzurlu yaşayacaksın.”
diyemeyeceğim bir hayat yaşadım. Seni kandıramam.
Güzelliklere alışmakta sürat tanımaz, geldiklerinde sanki
hep oradalarmış gibi davranırız. Güzellikle ya da iyilikle baş etmek için bir
kılavuz yoktur. Çünkü “baş etme” eylemi güzelliğin doğasına aykırıdır. Eğer
konuşuyorsam sana güzelliğin ne olduğuna dair ipucu veremem, onun seni
bulacağını söyleyemem. Güzelliği nerede bulacağını sen bilir ve geldiğinde ise
ancak sen anlarsın. Sadece sana irili ufaklı taşlarla dolu bu arazide yalınayak
yürümenin seni ne kadar kanatacağını anlatabilir ve bu taşları en az sıyrıkla
nasıl aşacağını söyleyebilirim. Ancak binlerce metafor kullanıp sayfalarca
tasvir etsem de yaşamadan bilemeyeceksin. Bu, “Bak bu deniz, bunun rengi
mavidir. Bak bu da bir ağaç, ağaçların yaprakları yeşil olur.” diyerek
anlatılacak bir şey değil.
Dünya dakikalar içerisinde binlerce değişime sahne oluyor,
zaman çok hızlı akıyor ve kuşaklar çoğalıyor. Büyü sen de, geliş. Evrensel biri
ol, güncel kal; ama kötü birine dönüşme. Değişimin, ani ve dönüşsüz olmasın.
Her ediniminde sorgula, her duyduğunu araştır ve dönüşeceğin insanı iyi seç.
Kötü biri olduğunu düşünürsen kendini eleştirmekten yoksun olmadığını fark edip
sevin. Daha iyi biri olmak için çabala, ama sakın kendini alçaltma.
Sevmek alelade bir eylem değildir, iyilik de öyle. Seveceğin
insanı iyi seç. Sevgini birine verirken onu sadece sana olan tavırlarıyla
tanımamış olmaya özen göster. Onu arkadaşlarıyla gör, onu çevredeki başka
insanlarla iç içe gör; yalnızca sana karşı iyi olan bir insan, gerçek bir
iyilikten yoksundur. Gerçek iyileri bul, onları tanı ve iyiliği zevklerle,
statüyle, renkle bağdaştırma. İyilik, sadece iyiliktir; kıstası yoktur kızım.
Gün gelecek çehren solacak karanlıkta. Gün gelecek parçayı
zemine bir türlü sığdıramayacak, allak bullak olacaksın. Durman ve harekete
geçmen gereken noktalar üst üste binecek, tanımsız ve senden bağımsız birtakım
durumlar cesaretini kıracak. Bak, bunlar insan olmanın yazısız kurallarıdır;
daha iyi hissettirmese de söylemeliyim, herkes benzer sokakları yürüyor.
Dünya düzenbazların, riyakârların, aç gözlülerin,
korkakların bölgesi; barınmak ve alışmakta güçlük çekeceksin başlangıçta. En yakınım
dediklerini ve hatta belki kendini bile tanıyamadığın zamanlar olacak. Dünya,
yeri gelecek, senden omurgalı ölmek ile yaşamak arasında seçim yapmanı
bekleyecek. İlkelerinden ödün vermene sebep olacak birçok olayla karşılaşacak
ve -eğer seni doğru yetiştirdiysem- vazgeçmemek için mücadele gösterecek,
dimdik duracaksın. Ama öyle bir an gelecek
ki ilkelerini, değerlerini, tutkularını bir bavula koyup rafa kaldıracaksın. Kendini
yok saysan bile sana bağlı insanları yok sayamayacak ve en makul kararı alacaksın.
Tereddüt etme. Çehov’un da dediği gibi, en kötü karar bile kararsızlıktan
iyidir. Ama madem kötü de olsa bir karar alacaksın, arkasında durmayı bil.
Söylediklerime uyduğunda bana kızacak, iyi olmanın bedelini
ödedikçe nefret edeceksin belki. Sana
mutlu olmanı değil, iyiliği öğütlüyorum. Dünya cehaletin mutluluğuna varanlarla
dolu, buna ihtiyacımız yok. Akla ve
iyiliğe ihtiyacımız var. İlla mutlu olmak istiyorsan cahil kal, kendi
cehaletinde düşünmeden, bilmeden yaşa ömrünü. Ama burada Mustafa Kemal’in
sözüne dikkat et; “Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte
okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa
okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de
hakikati gören gerçek âlimler çıkabilir.” Hakikati görmek, önce sana acı verecek;
sonra geliştirecek ve en sonunda seni farklı kılacak. Farklı olduğunu
anladığında herhangi bir mutluluğun bu hissin verdiği huzurla ölçülemeyeceğini
göreceksin. Sadece sabırlı ol.
Korktuğunda bir süre bekleyip
bedeninin soluk almasına izin ver. İnsan,
korkusunun kaynağını bulduğunu zanneder ve o kaynağı kurutarak sorunu çözmeye
çalışır. Bunu yapma. Korkunun kaynağı bir kimse, bir nesne ya da durum değil;
senin içinde dokunduğu yerdir. Orayı keşfet, gerçek kaynağını. Hayatım boyunca böceklerden korktum, bu yüzden onları her gördüğümde üstlerine
basıyordum. Onları düşünmek bile tüylerimi ürpertiyordu. Ama bu onların değil,
benim sorunumdu. Neden onları öldürüyordum? Sonuçta tetikleyiciler hep olacaktı, dünyadaki
tüm böcekleri öldüremezdim. Demem o ki;
korkuyu yok etmek, tetikleyicileri yok etmekten daha kolaydır. Savaş onunla.
Geçmişte kalmamanı, anı yaşamanı
söyleyecekler sana. Kanma onlara. Geçmişi düşünmek istiyorsan düşün. Üstünü
örttüğün her şey hortlayarak çıkacak karşına. Bunu önlemenin tek yolu,
halledemediğin ne varsa onunla yüzleşmektir. Bunun için gerekirse düşün
geçmişi. Kanamaya izin vermezsen seni
zehirler. Arkana bakarak koşamazsın; sendeler, düşersin. O yüzden arkanı dön ve
kaçtığın ne varsa yüzleş.
Her şeyden evvel bil; en büyük günahkâr
sensin. En tutkulu sevgili, en merhametli ana, en aciz insan, sensin. Hayatında olanları kimseye yükleme; en azılı
suçlu sensin. Biri seni üzdüğünde ona değil, kendine kız ona bu hakkı verdiğin
için. Sevgilin aldatırsa böyle birine sevgini verdiğin için, kimse yardımına
koşmadığında yardım umduğun için kendine kız.
Çünkü kimse seni, senin kadar iyi, anlayamaz. Öfke, enerji gerektirir.
Yorar seni. Öfkeni kendine
yönlendirirsen harcadığın enerji birisinin kafasına çarpıp yere düşmek yerine sana
tecrübe olarak döner. Hem unutma, kimi neyle suçluyorsan bir gün ona
dönüşürsün; neyi güzel buluyorsan öyle olmak için çabalarsın. Bu yüzden
hayatındaki ‘en’ sensin. Kendine en
uygun şekli bul, ama sakın acele etme.